top of page

Tekrarlayan travmatik ilişkiler: Psikanalitik, mitolojik ve biyolojik perspektiflerden bir inceleme

İnsanların geçmişte yaşadıkları örseleyici ilişkilerin etkisi altında kalarak benzer dinamikleri tekrarlamaya eğilim gösterdiği bilinmektedir. Öncelikle, Freud (1914), 'Anımsama, Tekrarlama ve Derinlemesine Çalışma' makalesinde, tekrarlama zorlantısı kavramına odaklanır ve bazı durumlarda hastaların unuttuğu ve bastırdığı bir deneyimi dile dökemediklerini ancak bu deneyimi eyleme döktüklerini belirtir. Hasta, bir deneyimi anı olarak değil, eylem olarak tekrar üretir ve bu deneyimi tekrarladığının farkında olmadan devam ettirir. Örneğin, hasta ebeveynlerine karşı eleştirel ve muhalif olduğunu hatırlamaz, ancak terapistine karşı bu şekilde davranır. Belirli cinsel faaliyetlerden ve bu faaliyetlerin ortaya çıkmasından utandığını anımsamaz, ancak şu anda terapiden utanç duyduğunu ve herkesten terapiye gittiğini gizlediğini açıkça ifade eder.


Freud daha sonra bu kavramı, 'Haz İlkesinin Ötesinde' adlı eserinde detaylı bir şekilde ele alır (1920). Freud'a göre, psişik olayların normal akışı, haz ilkesi tarafından yönetilir. Genelde, gerilim yaratan ve haz vermeyen bir durum ortaya çıktığında, birey bu durumdan kaçınarak hazza yönelir. Ancak travmatik nevrozlu hastaların rüyaları, analizleri sırasında geçmişten gelen acı verici deneyimleri tekrarlama eğiliminde olan kişilerin davranışları ve bazı çocuk oyunları incelendiğinde, duygusal olarak acı verici durumların kompulsif bir şekilde tekrarlandığı gözlemlenmiştir. Freud'a göre, bu tekrarların amacı, bu tür durumlar üzerinde kontrol ve hakimiyet elde etmektir. Bireyler, yaşadıkları deneyimleri tersine çevirmeye çalışarak pasif rolü aktife çevirme, yaşanılanı kontrol etme ve deneyim üzerinde egemenlik sağlama amacı güderler.


Freud'un gözlemlerine dayanarak, 1,5 yaşındaki bir erkek çocuğunun oynadığı bir oyuna bakalım: Freud, çocuğun oldukça uslu olduğunu, kurallara ve yasaklara uyduğunu ve annesi, onu terk ettiğinde bile hiç ağlamadığını belirtir. Çocuğun yatağın kenarından içeri fırlattığı ipliğe bağlı bir makarayı "fort-gitti" sesi çıkararak fırlattığını gözlemler. Ardından, çocuğun makarayı dışarı çektiğini ve bu kez "da-işte, orada!" dediğini fark eder. Freud, bu oyunun aslında "gözden kaybolmak ve yeniden gelmek" anlamına geldiğini ileri sürer. Çocuğun bu tekrarlamayla annesinin ayrılığına duyduğu hoşnutsuzluğu gidermeye çalıştığını öne sürer. Başlangıçta pasif olan çocuk, oyun içinde aktif bir rol üstlenir ve sembolik olarak annesinin gidişini ve geri dönüşünü yineleyerek olay üzerinde kontrol sağlamaya çalışır. Ayrıca, Freud'a göre, çocuk, makarayı fırlatarak annesinin kendisini terk edişinden ileri gelen öç duygusunu ifade eder: ‘Peki git öyleyse, sana ihtiyacım yok. Seni ben gönderiyorum!’.


Kutz (1989) ise efsanevi bir İncil kahramanı miti aracılığıyla tekrarlama zorlantısını ele alır ve yaklaşımını, Samson'un kompleksi olarak adlandırır. Samson, İncil'in Eski Ahit bölümünde yer alan Hakimler Kitabı'nda anlatılan bir figürdür. Tanrı tarafından özel bir şekilde yeteneklendirilmiş olan Samson, güçlü bir savaşçı olarak bilinir. Ancak Samson'un hikayesi, onun güçlü ve kahramanlık dolu yanıyla birlikte, aynı zamanda zayıf yanlarını ve sorunlu ilişkilerini de içerir. Samson, sıkça kendisine ihanet eden kadınlarla ilişkiler kurar. Bu ilişkiler genellikle Samson'un düşmanları olan Filistlilere ait kadınlarla olur. Bu kadınların ihaneti, Samson'un öfke ve yıkıcılık duygularını tetikler ve intikam alma isteğini arttırır. Samson, yanlış kadınları seçtiğinin ve bu seçimlerinin sonucunda ihanetle karşılaşma olasılığının yüksek olduğunun farkında değildir.


Kutz, bu efsaneyi Samson'ınkilere çok benzer ilişkileri olan bir hastaya uyarlar ve bu durumun iki olası açıklaması olabileceğini belirtir: Hasta, deneyimi kontrol etmek ve onun üzerinde hakimiyet kazanmak için çözülmemiş bir içsel çatışmayı tekrar sahneye koyma ihtiyacı duyar veya kendi yıkıcı öfkesinden kaynaklanan psikofiziksel bir heyecan ve uyarılma deneyimi geliştirir. Bu, madde-alkol bağımlılığındaki gibi doyumsuz bir aşerme şeklinde seyreden bir heyecan-uyarı bağımlılığına dönüşebilir. Bu durumda, bağımlılık gelişen şey, madde veya alkol değil, yoğun heyecan ve uyarılmayla deneyimlenen duygulardır. Bireyler, benzer şekilde örselenmiş ilişkiler kurarak, geçmiş yaşantıları tetikleyebilen davranışlara sahip kişilere bağlanabilirler ve öfke, hınç, nefret gibi güçlü duyguları tekrar tekrar yaşayabilirler. Bazen bireyler, genellikle bilinçli farkındalık olmadan, partnerlerini kışkırtarak bu tür davranışları ortaya çıkarmaya ve benzer bir uyarılmayı deneyimlemeye çalışırlar. Uyarılmanın eksikliği, madde bağımlılığındaki gibi bir yoksunluk ve aşerme durumuna yol açar gibi görünür.


Paralel bir şekilde, Van der Kolk (1989), hayvanlarda travma biyolojisi ile ilgili literatürü gözden geçirerek ve kendi vaka deneyimlerinden faydalanarak tekrarlama zorlantısına biyolojik bir perspektiften yaklaşır ve istismar kurbanlarının kronik bir aşırı uyarılma durumunda olduğunu öne sürer. Travmatik deneyiminin, kişinin kapasitesini aşan şiddette bir uyarıma neden olduğu bilinmektedir. Aşırı uyarılma, bir kişinin sakin ve rasyonel bir değerlendirme yapma yeteneğine müdahale eder ve yaşanan travmatik deneyimin işlenmesini, bütünleştirilmesini zorlaştırır. Ayrıca, öğrenme üzerinde ciddi etkiler yaratır. Öğrenme, duruma bağlıdır. Yani, belirli bir uyarılma durumu altında öğrenilen bilgiler, aynı uyarılma durumu tekrarlandığında hatırlanabilir; ancak bu koşullar değiştiğinde, bu bilgilerin hatırlanma gücü azalabilir veya kaybolabilir. Bu durum, uyuşturucuların neden olduğu etkilerle benzerlik gösterir. Duruma bağlı uyarılma, olayın gerçekleştiği durumun yarattığı uyarılma düzeyi ile ilişkilidir. Kişi yoğun bir stres yaşadığında, travmatik olayla ilgili bilgileri daha güçlü hatırlar ancak stres düşük olduğunda bu bilgilerin hatırlanma gücü azalır. Çevresel ipuçları veya bağlamsal uyaranlar, bilinçli farkındalık olmadan, travmatik anıları yeniden etkinleştirebilir (Orlandini, 2004).


Farelerle yapılan bir deneyde, düşük uyarılma durumunda hayvanlar meraklı ve keşfe eğilimli olurken, yüksek uyarılma durumunda ise korkarak yenilikten ve keşiften kaçınmaya eğilim göstermişler ve tanıdık davranışlarda ısrar etmişler. İlginç bir şekilde, şok geçiren hayvanlar, cezayla ilişkili olmayan daha az tanıdık yerler yerine, ilk başta şoka maruz kaldıkları kutuya geri dönmüşler (Van der Kolk ve Ducey, 1984). Bu bulgu ile uyumlu bir şekilde, Fairbairn (1954), istismara uğramış çocukların eğilim gösterdiği önemli bir dinamik olarak, çocukların ilk bağlandıkları figürlerle olan ilişkilerini sürdürme ve bu figürlere bağlılık ve sadakat gösterme eğilimini gözlemlemiştir. Çocuklar, ilk bağlanma figürleriyle yaşadıkları temas biçimini ve ilişki örüntüsünü daha sonraki yıllarda hayatlarına girecek diğer kişilerde de ararlar ve acıyı ilişkinin bir parçası olarak algılarlar. Acının bu şekilde yaşanmadığı bir ilişkiye kendilerini yabancı hissederler. Güvensiz, tedirgin hissettiren bu ilişkiler, yoğun bir stres yaşandığında ilk sığındıkları yerler olur; hatta ilişki içerisindeki şiddetli geçimsizlik, kişileri, partnerlerine daha da yakın hissettirir. Ne kadar güvensiz hissettirsede, aşinalık nedeniyle bu ilişkiler, onlara güvenlik hissi verir.



Referanslar


Fairbairn, W. R. D. (1954). An object-relations theory of the personality.


Freud, S. (1914). Remembering, repeating and working-through.


Freud, S. (2001). Haz ilkesinin ötesinde. Metis Yayincilik.


Kutz, I. (1989), Samson’s complex: The compulsion to re-enact betrayal and rage, British Journal of Medical Psychology 62, 123–134.


Orlandini, A. (2004). Repetition compulsion in a trauma victim: Is the “analgesia principle” beyond the pleasure principle? Clinical implications. Journal of the American Academy of Psychoanalysis and Dynamic Psychiatry, 32(3), 525-540.


Van der Kolk, B. A. (1989), The compulsion to repeat the trauma. Re-enactment, revictimization, and masochism, Psychiatric Clinics of North America, 12, 389–411.


Van der Kolk, B. A., and Ducey, C. P. (1984), Clinical implications of the Rorschach Posttraumatic stress in B. A. van der Kolk (Ed.), Posttraumatic Stress Disorder: Psychological and Biological Sequelae, APA Press, Washington DC.

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


bottom of page