Mauvais Sang filminde aşk ve imkansızlık
- Dilek Akbaş
- 23 Eki 2023
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 27 Eki 2023
"Aşkın getirdiği kıyas kabul etmez coşkuyu yüceltmeli mi yoksa insana hissettirdiği yoğun acı ve çaresizliği yermeli mi; insana hayat veren erdemlerini göklere mi çıkarmalı yoksa zalimliğini ve yanılsamalarını ifşa mı etmeli?"
Bruce Fink
"Mauvais Sang" (Kötü Kan), ileri görüşlü Fransız film yapımcısı Leos Carax'ın yönettiği büyüleyici bir filmdir. Film, öncelikle suç ve STBO olarak bilinen gizemli bir tıbbi durum etrafında dönse de aşk, anlatının merkezinde karmaşık bir rol oynamaktadır.
Hızla yayılan ölümcül bir virüs, aşık olmadan cinsel ilişki yaşayanları hedef almaktadır. Bu virüse karşı koruyucu olan şey, hem kendinin hem de partnerinin aşkından emin olmaktır. Ancak bu kesinliğe ulaşmak kolay olmadığından virüse karşı aşıya ihtiyaç vardır. Sadece bu aşı sayesinde seks yapıldığında ölüm riski önlenir.
Şimdi Lacan'ın arzuya bakışına bir göz atalım. Bebeklik döneminde, anne ile bebek arasında bir bütünlük ve uyum vardır. Ancak bu bütünlük, bebeğin memeden kesilmesi gibi durumlar nedeniyle zamanla bozulur ve bebek, yavaş yavaş annesinin biricik arzu nesnesi olmasının tatminini kaybeder. Bu tatmindeki kayıp, bir eksiklik hissi yaratır. Bu eksiklik, "nesne a" olarak adlandırılan bir şeye işaret eder. "nesne a" gerçekte bir nesne değil, bir eksikliği veya boşluğu temsil eder. Öznenin arzusu, bu eksiklik hissinden doğar. Ancak arzu hiçbir zaman tam anlamıyla tatmin edilemez. Özne, bir şeyin eksikliğini hissederken eksikliğini hissettiği şeyin ne olduğunu tam olarak bilemez ve bu bilmeme hali, arzuyu canlı tutar.
Öznenin arzusu, bu eksikliği doldurma arzusuyla şekillenir. Birisinin yeni şeylere dair arzusu, bu eski eksikten kaynaklanan arzunun devamıdır. Bir nesne, öznenin bilinçdışı çerçevesine girene kadar özne için önemsiz bir figürdür. Nesne, öznenin bilinçdışı çerçevesine girince öznenin dikkatini çeker ve öznenin arzusunu canlandırarak onu şekillendirmeye başlar. Bu arzuyu canlı tutacak durumların eksik olması ise öznede kaygı yaratır. Bu yüzden özne, eksikliği fantezi dünyasından kısmi nesnelerle doldurur.
Filmde ana karakter Alex, otobüse binen bir kadının belirsiz silueti ile karşılaşır ve bu karşılaşmada kadın, Alex’in fantezi çerçevesine girer. Marc’ın yanına gittiğinde fanteziye bulanmış kişiyi Anna’da yeniden bulur. Bu karşılaşmadan sonra, Anna, Marc’a aşık olmasına rağmen, Alex, Anna’yı baştan çıkarmaya ve aşkına karşılık bulmaya dair tüketici bir çaba gösterir. Özne, arzusunun nesnesi tarafından arzulanmak istese de bu arzu, bir karşılık görmediği durumlarda azalmaz. Dolayısıyla Alex, Anna’nın belirsiz, bazen kayıtsız ve ilgisiz tavırları karşısında Anna'ya olan aşkından vazgeçmez.
Bir kişi, bir başkasına aşık olduğunda bu aşk, sadece aşık olunan kişinin kendisiyle ilişkili olmaz. Aşık, diğerini olduğu gibi görmektense ona, kendi bilinçdışından, semptomundan, fantezi dünyasından kısmi nesneler atar ve onu, kendi bakış açısından sever. Aşık, aşık olduğu kişinin bir şeylere sahip olduğunu bilir ancak bunların ne olduğunu bilmez. Ayrıca aşık olunan kişi de aşığın kendisinde ne bulduğunu bilmez. Filmde Anna, kendisini sevdiğine inandığı Marc için ‘Beni niçin sevdiğini bilsem hayat çocuk oyuncağı olurdu.’ diye yakınır. Bu nedeni bilmek, onu diğerlerinden farklı, ayrıcalıklı bir konuma neyin getirdiğini anlama isteğiyle ilişkilidir.
Bruce Fink, aşkın kelimelere dökülmesinin aşığın kendisindeki eksikliği kabul ettiği anlamına geldiğini söyleyerek bunun halihazırda narsisistik bir yaralanma olduğunu belirtir. Tam olmadığını kabul etmek, eksik şeyi karşıdan talep etmek ve ondan bir yanıt beklemek, kişinin narsisizmine bir darbe vurur. Aşık, aşkı karşısında kayıtsız, ilgisiz ya da reddedici bir tepki ile karşılaştığında ise kendisine dair ideal imgesi sarsılır ve sevilebilirliğine dair inancı zedelenir. Bu nedenle Alex, Anna'dan, Anna ise Marc'tan aşkı karşısında ısrarla bir yanıt almaya çalışır. Alex’ın Anna'ya, Marc’ın onu sevmediğini söylediği sahnede Anna kulaklarını kapatır ve buna inanmadığını haykırır.
Aşık olunan kişinin arzusunun gizemli nedeni ve aşığın bu gizemin peşinden sürüklenişi arzuyu ayakta tutar; öznenin aşkını şiddetlendirir. Bu durumu, "Arzunun O Belirsiz Nesnesi" (Fransızca: Cet obscur objet du désir), filminde de görebiliriz. Mathieu, Paris'te bir tren istasyonunda genç bir kadın olan Conchita'yı takip etmeye başlar. Conchita, onun ilgisini çekse de, onunla bir ilişkiye başlamaktan ısrarla kaçınır ve belirsiz davranır. Yolculuk boyunca, Mathieu ve Conchita'nın ilişkisi karmaşıklaşır ve aralarındaki gerilim artar. Mathieu için Conchita'nın ne istediği, arzusunda ne olduğu bir türlü netlik kazanmaz. Bu kişi için neyim? Bu kişi benden ne istiyor? Bu kişi için nasıl biri olmalıyım? Bunun gibi sorular, Conchita’nın arzusunun gizemli nedeni karşısında bir tepki veya yanıt olarak ortaya çıkar.
"Mauvais Sang” filminde aşkın sonsuza kadar sürebileceği ve eksikliğin doldurulabileceği yanılsaması, filmin sonunda Alex’e aşık ancak Alex’ten karşılık almayan Lise’ın Alex öldükten sonra ‘zaten ayrılacaktık’ cümlesiyle kırılır. Ancak Anna, buna inanmadığını haykırarak Lise’ın peşinden koşmaya başlar ve boşluğu fantezisi ile doldurmaya devam eder. Bu açıdan bakıldığında filmde aşk, aynı zamanda karakterlerin yalnızlık duygusuna çare olarak ele alınır. Filmde bireysel yalnızlıklarından kaçmanın bir yolu olarak aşk ve yakınlık arayan karakterlerin film boyunca yoğun ve karmaşık duygular arasında salınışını görürüz.
Filmde duyguların çoğu zaman gerçekliği ve kelimeleri aştığı sahneler, aşkın, rüya gibi niteliğinin bir metaforu olarak ele alınabilir belki. Bilinçdışı zihinsel işleyişin bir ürünü olan rüya gibi sahneler, ruhsal gerçeklik ve nesnel gerçeklik arasındaki farkı silikleştirerek aşktaki karmaşıklığı güzel yansıtıyor bence.
Film, çarpıcı görselleri ve şiirsel hikaye anlatımıyla izleyeni içine çekiyor. Filmi izlerken karakterlerin arzusunun gizeminde kaybolmak kaçınılmaz oluyor. Aslında izleyende bir türlü kesinliğe, gizemin çözümüne ulaşılamayacağı gerçeği ile yüzleşme zorunluluğu ortaya çıkıyor. Ancak filmin son sahnesi, izleyende bir arzu çarkının kurulmasına olanak tanıyor.
Sonuç olarak, "Mauvais Sang" (Kötü Kan) aşkın karmaşıklıklarını derinlemesine inceleyen, onu hem yıkıcı hem de çekici olabilen bir güç, yalnızlığa çare ve itici bir tutku olarak tasvir eden, görsel olarak büyüleyici ve duygusal açıdan yüklü bir film. Leos Carax'ın kendine özgü tarzı, bu sinema şaheserinde aşkın keşfine bir görsel şiir katmanı ekliyor.
Kaynakça
Bruce Fink. Lacan’da Aşk
VIII. Seminer Aktarım Üstüne Bir İnceleme
Batuhan Demir. Aşk ve Bilinçdışı Bilgi I, II
https://batuhandemir.net/2022/08/20/ask-ve-bilincdisi-bilgi-i/
Yorumlar