Fatma dizisi: Toplum dışına itilenler, görülmeyenler
- Dilek Akbaş
- 2 May 2021
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 3 May 2021
*Spoiler içerir.
Nisan sonu gibi Netflix’te yayına giren Fatma dizisi toplumun suskunluk ve körlük yaşadığı konuları işlemesi açısından güzel bir yapım. Üç maymunu oynayarak görmezden gelinen, şiddet karşısında sessiz kalınan ve konuşma cesareti gösterilemeyen konulardan birisi de çocukların maruz kaldığı cinsel istismardır. Her yaşta yaşanan cinsel istismar kişi üzerinde derin izler bırakırken çocuklukta yaşanan cinsel istismarın yıkıcı etkiler yarattığı ve tamir edilmesi zor olabilen yaralar bıraktığı bilinmektedir. Bu yarayı derinleştiren bir unsur ise cinsel istismarın sıklığı ve şiddetidir. Tekrar tekrar maruz kalınan istismar, yarayı can acıtıcı bir şekilde sürekli kanatır ve yaranın kabuk bağlamasına izin vermez. Dizide çok küçük yaşlarda Fatma ve kardeşi Emine köyde bir adam tarafından tekrar eden bir şekilde tecavüze uğramıştır. İlerleyen bölümlerde iki küçük kız cinsel istismara maruz kalırken tüm köyün bundan haberdar olduğunu ama buna rağmen üç maymunu oynadığını öğreniyoruz.
İnsanların bu ikiyüzlülüğü zamanında Ferenczi tarafından ‘ebeveyn ikiyüzlülüğü’ olarak kavramsallaştırılmıştı. Ferenczi, çocuğu istismar eden veya yapılan istismarı görmezden gelen kişi ebeveyn olduğunda çocuğun duygusal olarak kaderine terk edilmişlik hissine kapılacağını belirtir. Çocuğun kimsesizlik ve çaresizlik duygularını hissetmesine neden olan bu duruma ebeveynlerin samimiyetsizliği ve ikiyüzlülüğü adını verir. Bu ebeveyn ikiyüzlülüğünün istismara uğramış çocuğun deneyimlerini görmezden gelen veya inkar eden herkes için geçerli olduğu söylenebilir. Travmadan kurtulanlar geçmişte bu korkunç deneyimler sırasında yalnız bırakıldıkları, korku ve kaygılarını kapsayacak yetişkinler bulamadıkları, seslerini duyuramadıkları, konuşmalarına rağmen görmezden gelindikleri için çok derin yaralar alırlar. Dizide bu yaraların nasıl ve ne şekillerde olabileceği aktarılmaktadır.
Fatma, kocası ortadan kaybolduktan sonra temizlikçi olan ve otizmli oğluna bakmaya çalışan 35 yaşlarında bir kadın. Otizmli bireyler de toplumun dışladığı ve görmek istemediği dezavantajlı kesim içerisinde yer alıyor. Dizide Fatma’nın oğlu babası tarafından bile istenmeyen, spastik olarak etiketlenen, gittiği okullardan dışlanan ve sürekli garip, yargılayıcı bakışlarla karşılaşan bir çocuk. Araba çarpıp da öldüğünde komşusu ‘kurtuldu bacım üzülme’ deme acımasızlığını gösterebiliyor. Bu sahneleri izlerken aklıma David Lynch’in Fil Adam filmi geldi. Filmde doğuştan engelli olan ve bedeninde, yüzünde deformasyonlar olan bir adamın yaşadıkları anlatılıyor. Ucube olarak görülen bu adamın kendisini sıkıştıran insanlara bağırarak ‘Ben insanım’ demesi kulaklarımda yankılanıyor. İnsan olmanın birtakım kriterlere bağlandığı ve bunlara uymayanların ucube olarak görülerek toplum dışına itildiği, görülmek istenmediği apaçık ortada ama ‘mış gibi’ yaparak duyarlılık maskesi takmak da az görülen bir şey değil ne yazık ki.
Fatma ve kız kardeşi Emine arasındaki farklılıklar travmanın kişi üzerindeki yarattığı etkilerin de çok çeşitli olabildiğini aktarıyor. Aslında her ikisi de travma sonrası stres bozukluğu belirtileri gösteriyor, ancak Fatma daha ciddi zorluklar yaratıyor görünen belirtilere sahip. Bunlardan en önemlileri travma mağdurlarında görülebilen travmatik anıları yeniden hatırlama ve yaşama, bu anıları hatırlatan güncel durumlarla aşırı tetiklenme ve psikotik ataklar. Mesela, Fatma’da ‘yüzüme bak’ cümlesi bir tetikleyici olarak ciddi ataklara neden olmakta ve geçmiş yaşantıları şimdi de yaşanıyormuşçasına canlı kılmaktadır. Her iki kardeşte ortak olan bir durum ise maruz kaldıkları istismara ilişkin suçluluk hissetmeleridir. İstismar mağdurlarında kendini suçlama en yaygın görülen hislerdendir.
Cinsel istismara maruz kalmış kişiler, deneyimlerin gerçekten yaşanıp yaşanmadığına dair şüphe ve kafa karışıklığı yaşarlar. Kişiler istismara dair anılara sahip olduklarında ise bu şüpheleri kendi arzularına yönelir. Bu deneyimlerdeki rollerini düşünerek bunlara kendi istekleri ve iradeleriyle katılıp katılmadıklarını sorgularlar. Tabiki bu onların bu istismara maruz kalmayı istemiş olabilecekleri anlamına kesinlikle gelmiyor. Cinsel istismar sırasında çocuğun bazı erojen bölgeleri istemsiz bir şekilde uyarıldığından çocukta böyle bir algı oluşabilmekte ve çocuk sonraki yıllarda yaşadıklarını düşündüğünde bedensel duyumlarını hazza yorabilmektedir. Çok küçük yaşta çocuğun yaşadıklarını anlamlandırabilecek kimseler olmadığında bu kafa karışıklığına kendini suçlama eşlik eder. Ayrıca failin çocuğa söylediği suçlayıcı sözler de bu hisse neden olur. Dizide Fatma ve Emine’nin ‘biz suçlu değildik, biz sadece çocuktuk’ sözleri istismar mağdurlarının yaşadığı zorluğu ve aslında seneler geçse de böylesi bir şey duymaya ne kadar ihtiyaç duyduklarını göstermektedir.
Birçok Fatma ve Emine var bu hayatta. Yanımızdan geçip giden, bazen bir vapurda, metroda yan yana oturduğumuz, markette, pazarda iletişim kurduğumuz, bazen hayatımıza giren ve görünmez bir şekilde varlığını sürdüren birçok kadın ve erkek var. Cinsel istismar sadece kız çocuklarının değil erkek çocukların da maruz kaldığı bir durum. Ses çıkaramayan, utanan, suçluluk duyan, ses çıkardığında duyulmayan, baskılanan birçok kadın ve erkek… Psikanalist Salman Akthar bir kitabında şöyle demişti: "Sağır edici sessizlik, insanlığın kulak zarını yırtabilir". Bu açıdan ‘me too’ gibi hareketlerin çoğalması dileğiyle…
Yorumlar