İç dünyayı keşfetme aracı olarak edebiyat
- Dilek Akbaş
- 4 Nis 2023
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 9 Oca 2024
İnsanlar genellikle zorlayıcı, anksiyete yaratan veya acı veren durumlarla karşılaştıklarında kaçmaya eğilim gösterir. Bu kaçış, genellikle acı ve sarsıcı olan hakikatin bir kısmının ört bas edilmesi, inkar edilmesi, yansıtılması ve unutulması gibi çeşitli savunma mekanizmaları aracılığıyla gerçekleşir. Her ne kadar amaç, hoşnutsuzluk yaratan kısımların ruhsallıktan defedilmesi olsa da bu kısımlar ruhsallık içi kalmaya devam ettiğinden insanın kendine yabancılaşmasına neden olur.
İnsanlar hakikat ile yüzleşmek yerine, yalanlar ve çarpıtmalar içeren bir "fantezi dünyası" yaratırlar. Fantezi dünyasında her şeye gücü yeten birisi, gerçek hayatta kendisini çok yetersiz ve aciz hisseden birisi olabilir mesela ya da gerçek hayatta öfkesini ifade etmekten korkan ve çatışmadan kaçan birisi, fantezi dünyasında eleştiren, aşağılayan, her çatışmayı bir savaştaymış gibi kazanan ve zafer hissi ile dolup taşan birisi olabilir.
Birçok insan kendi kişisel sorunlarını kabul etmek yerine, onları görmezden gelmeyi tercih eder. Kendi zayıf, kötü ve yıkıcı yönlerini fark etmek ve kabullenmek yerine kötülüğü, yıkıcılığı dışardaki insanlarda yansıtılmış bir şekilde görür ya da yanlışlarını ve hatalarını kabul etmek yerine başkalarını suçlamak ya da bahaneler bulmak gibi kolay yollara başvurur. Bu şekilde insanlar kendi hakikatlerinden kaçarlar ve bir tür cehalet* içinde yaşarlar.
İşte tam da bu noktada edebiyat, insanın iç dünyasını keşfetmek ve kendisiyle olan ilişkisini anlamak için önemli bir araç haline gelir. Franz Kafka'nın "Dönüşüm" adlı öyküsünde baş karakter Gregor Samsa, bir sabah uyandığında devasa bir böceğe dönüşür. Bu fantastik olay, aslında Gregor'un hayatında yaşadığı sıkıntılar ve baskılar yüzünden kendinden kaçtığı bir yansımadır. Gregor, kendi hakikatinden kaçarak bu "dönüşüm"ün içinde kendini kaybetmiştir.
Benzer bir şekilde, Tennessee Williams'ın "The Glass Menagerie (Sırça Hayvan Koleksiyonu)" oyununda Laura Wingfield karakteri, kendine olan güvensizliği ve toplumda kendini yalnız hissetmesi nedeniyle gerçek hayattan kaçarak fantezi dünyasında yaşar. Kendi hakikati ile yüzleşmek istemeyen Laura, hayatını hayali cam hayvanlarını toplamakla geçirir.
Dostoyevski'nin "Suç ve Ceza" adlı romanında, ana karakter Raskolnikov, yoksul bir öğrencidir ve zekası ve yeteneğiyle kendini özel hisseder. Kendine özgü felsefesiyle, kendisini "üstün insan" olarak görür ve kendisine belirli bir seviyede ahlaki özgürlük verir. Aslında Raskolnikov, çelişkilerle dolu bir karakterdir. Her ne kadar kendisini üstün ve özel gören, toplumdan farklı ve ayrıcalıklı bir yerde olduğunu düşünen birisi olsa da derinlerde kendisini değersiz, yetersiz ve zayıf hisseder. Toplumun yargılayıcı bakışlarından kaçınmak için kendisini toplumdan uzaklaştırır ve yalnız kalmayı tercih eder. Raskolnikov'un kendi hakikatine yabancılaşması, onu iç dünyasında kaybolmaya ve karanlık bir yerde hapsolmaya sürükler.
Bu örneklerin her biri, insanların kendi hakikatleri ile yüzleşmekten kaçmalarının ne kadar sık görülen bir durum olduğunu gösterir. Bu eserler, insanların iç dünyalarına bir ayna tutarak okuyuculara kendilerini sorgulama fırsatı verir. Edebiyat, insanın karmaşıklığına ve insan doğasının derinliklerine dair çeşitli bakış açıları sunar ve okuyucuları kendileriyle yüzleşmeleri konusunda düşündürür.
Kendimize dair derin bir kavrayışa sahip olmak, içsel dünyamızı ve başkalarıyla olan ilişkisel dinamiklerimizi ve hayatta kendimizi nasıl var ettiğimizi anlamamıza yardımcı olur. Bu da bizi kendimizle ve başkalarıyla gerçekçi ve olgun ilişkiler kurmaya yönlendirir.
* Lacan, cehalet tutkusu
Yorumlar