Dokunma çünkü kırılırım!
- Dilek Akbaş
- 2 Haz 2020
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 15 Nis 2021
Ne kadar kırılgansın? Basit gözüken ancak derinine inildiğinde cevap verilmesi zor, bir o kadar da korkutucu bir soru. Kırılganlık, herkes tarafından iyi bilinen bir yerde kaybolmak ve birisinden kendine rehberlik etmesini istemek gibi belki de. Aynı zamanda kontrolden vazgeçmek ve duygularının seni bir yere götürmesine izin vermek gibi.
Uzun yıllar boyunca belki hiç kırılgan olmadığına kendini inandırdın ve başkalarının “çok güçlüsün” ifadesine tutunarak kendini öyle olduğuna ikna ettin. Soğukkanlılığını korumak için büyük bir dürtü hissettin ve belki de hala hissediyorsun. Belki yaşantıların üzücü, korkutucu, kaygı verici ve acı verici olsa da, bunları yansıtmadın ve bu durumlarla çok iyi başa çıkabiliyormuşsun gibi davrandın. Belki de çocukluktan beri deneyimlediklerin seni bunu yapmaya yöneltti: Çocuk gibi davranmak ve duygularını göstermek zayıflıktır. Bu nedenle, bu şekilde olmayı benimsemiş olabilirsin ve soğukkanlılığın, seni dış dünyadaki tehditlerden koruyan bir duvar veya bariyer gibi işlev görmüş olabilir. Böylelikle duygularını baskılayarak onların akmasına, dışarı sızmasına izin vermemiş olabilirsin. Peki masken ve kalkanın seni koruyor gibi görünüyorken acaba başkaları ile bağ kurmana engel oluşturuyor olabilir mi?
Acaba duygusal olarak savunmasız ve kırılgan hissettiğinde ne yaparsın? Belki korkarsın, kaygılanırsın, kırılgan tarafınla yüzleşmekten kaçınırsın, her şey yolundaymış gibi davranırsın, belki ağlamak yerine gülersin. Duygusal risk alır mısın? Kırılganlığını başkalarına açar mısın?
Terapiye başlamak da duygusal risk almaktır, bu riski almaya cesaret gösterebilmektir. Ancak terapi, ne kadar zor olsa da kişinin maskesini çıkardığı, kalkanını indirdiği ve gerçekten olduğu gibi davranabildiği bir yer olursa değişime kapı açar. Terapi, hastanın terapist tarafından dikkate alındığı, tanındığı, kabul edildiği, bilindiği, yargılanmadığı ve özgür bırakıldığı bir yer olursa hasta hikayesine, geçmişine yakından ve derinden bakabilir; hatalarına, pişmanlıklarına, korkularına, kaygılarına ve arzularına kulak kesilebilir.
‘Terapi iki kişilik bir danstır’. Terapist ve hasta arasında ilişki oluştukça, oturdukça ikisinin etkileşiminde biçimlenen ortak alanda kelimelerle dans etmektir. Bu dansta her iki tarafa da düşen bazı sorumluluklar vardır. Her iki taraf ortak bir ritimde dans etmeyi öğrenir, terapist kendi hareketlerini, ritmini dayatmaz. Dans esnasında terapistin bakışı reddedici veya kapsayıcı olabilir. Terapistin bakışı kapsayıcı olduğu noktada hasta zorlayıcı ve acı verici duygusal deneyimlerini söze döker, dans etmeye başlar. Düştüğü, tökezlediği yerde hastaya kendisini kaldıracak, onaracak bir kendinin olduğunu terapistin tutan ve kapsayan tarafı gösterir. Terapistin bu işlevlere sahip olması gerekir. Terapistin hastadan önce kendisine bu işlevleri uygulayabiliyor olması gerekir. Ayrıca terapist, hastaya halihazırda bildiklerini sunmaz, aksine onunla bilinmezliğe doğru bir yolculuğa çıkar. O yolculukta hasta kendi hakikatiyle yüzleşir, duygusal deneyimlerini anlamlandırır ve onları sahiplenir.
Her terapistin kendisine kişisel ve profesyonel olarak sorması gereken soru: Kırılganlıklarıma alan açmazsam, onları kucaklamazsam, onları çalışmazsam hastalarımınkine nasıl alan açabilirim ve onları nasıl kucaklayabilirim? Terapist mesleğinin özünde kırılganlık var. Kırılgan taraf, kişileri bu mesleğe itiyor ve terapistler öncelikle kendi kırılganlıklarıyla karşılaşarak, onlardan kaçmayarak, onları çalışarak başkalarının kırılganlıklarını dinlemeye, çalışmaya hazır hale geliyor.
Bir yazıda okumuş olduğum şu cümle bende farklı çağrışımlar uyandırmıştı: ‘Hastaların terapiye başlama sebepleri ile kişilerin terapist olma sebeplerinin altında benzer dinamikler var’. Etiketler, maskeler, savunmalar olmadan aslında ne kadar zayıf ve kırılgan olduğumuzu fark ediyorum. Bu nedenle, birbirimize ne kadar benzediğimizi fakat birbirimizden ne kadar farklı bir maneviyatta olduğumuzu fark ediyorum: Benzer insani ihtiyaçlar, arzular, korkular ve kaygılar ama farklı hayatlar, tekrarlar, ifadeler ve ele alışlar...
Yorumlar