Sessizlik duyulabilir mi?
- Dilek Akbaş
- 14 Mar 2021
- 3 dakikada okunur
İnsan sessiz kalarak da bir şeyler anlatabilir mi? Sessizliğinde kelimeler ile aktarılmayan-aktarılamayan bir haykırış saklı olabilir mi? Ve bu sessizliğe kulak verildiğinde o haykırışı duymak mümkün olabilir mi?
Bazen dışardaki sessizlik içerdeki gürültünün bir yansıması olabilirken bazen de içerdeki sessizlik dışarıya sonsuz bir uğultu olarak yansıyabilir. Kendi kendimize sessiz kalışlarımızda zihnimiz konuşmaya devam eder ve bazen bu içsel konuşmalar içerisinde yalnız kalmak zorlayıcı olur. O sesi susturmaya, bir başka sesle baskılamaya çalışırız. Bir başkası ile oluşan sessizlikte ise ortaya çıkan uğultu kulakları tırmalar ve o sessizlik bir an evvel kurtulmak istediğimiz bir şeye dönüşür.
Gündelik hayatta sessizlikler pek istenmeyen bir şeydir. Sessizlikler çoğu insanı tedirgin eder. Oysaki terapide sessizlikler çalışma alanına dahildir. Sessizlik, hastaların iç dünyasına yolculukta başvurulabilecek bir tekniktir. Terapist bu tekniğin önemini fark edip kendi çalışma alanına dahil ettiğinde çoğu zaman kelimelerle iletilenden daha çok şey iletildiğinin farkına varır. Terapist, hasta konuşurken onun kelimelerini işitebilir ancak hasta tarafından neyin iletilmeye çalışıldığını duymayabilir; benzer şekilde bir sessizlik anında terapist hastanın sustuğunu görebilir ancak bu sessizliğin ardında neler olup bittiğine bakmazsa sessizlikteki saklı anlamları kaçırmış olur.
Terapide ortaya çıkan ve çıkabilecek sessizliklere hastalar çok farklı ve çeşitli tepkiler gösterir. Bazıları sessizlik oluşmasın diye dolu bir gündemle gelir ve seans süresini kelimelerle doldurarak sessizliklerin oluşmasını engeller. Kelimelerle hem kendi iç dünyasına karşı bir mesafe almış olur hem de terapistle arasına bir duvar inşa eder. Bazıları sessizlik oluştuğu anda tedirgin hisseder ve sanki yanlış bir şey söylemiş veya yapmış olduğunu zihninden geçirir. Bazıları terapistin kendisinden bir şey söylemesini, konuşmaya devam etmesini beklediğini düşünür.
Terapistin sessizliği hastaya ödüllendirici veya cezalandırıcı gelebilir. Seanslar ilerledikçe ve meseleler derinlemesine çalışıldıkça hasta terapistin sessizliğini düşlemleyebilir. Ayrıca hasta kendi içinde öyle bir duygu hissedebilir ki bu duygudan kurtulmak için terapistin konuşmasına ihtiyaç duyabilir. Bazen terapistin sessizliği hastanın kendisini terk edilmiş, yalnız bırakılmış hissetmesine neden olabilir veya hasta bir şey söyledikten veya yaptıktan sonra terapistin konuşmaması bir misilleme olarak algılanabilir.
Terapideki sessizliklerdeki uğultuya kulak kesildiğinde hastalara dair kıymetli bilgiler elde edilir. Hastalar kendi kişisel tarihçeleri bağlamında sessizliklere anlamlar yükler ve tepki gösterir. Sessizliklerle birlikte onların ruhsallığında bir şeyler canlanır; zihinlerine bazı imgeler, anılar, düşünceler, sahneler gelir; bedenlerinde bazı duyumlar, hisler ortaya çıkabilir. Sessizlik anlarında bir hasta, annesi tarafından yok sayıldığını anımsayabilir, bir başka hasta ise babasının kendisini konuşmayarak cezalandırdığını anımsayabilir. Bazen somut bir anı olmasa da bu anıya eşlik eden duygular, duyumlar hissedilebilir ve sessizlik, içinde kalınması zor bir şeye dönüşür. Terapist sessizliklere alan açıp hem hastalarda hem de kendisinde ortaya çıkanlara kulak kesildiğinde hastaların kendilik ve nesne dünyalarına dair ulaşılması zor bilgileri elde eder.
Terapide hastanın sessizliği bazen savunmacı bir nitelik taşıyabilir. Hasta saklı kalmış, çatışmalı bir yere temas ettiğinde sessizliğe bürünebilir; kaygısını yatıştırmak için sessizliğe başvurabilir. Bazen hasta duyduklarını anlamak, sindirmek için sessizliğe ihtiyaç duyar ve bu sessizlik duyulanları işlemden geçirmek, özümsemek için kullanılır. Bazen hasta yaşadıklarını kelimeler olmadan karşı tarafa iletmeye çalışır. Bu sessizliklerde bir şeyler yeniden canlandırılır ve tekrar eder. Hasta annesinin kendisine olan tepkisizliğini seansta sessiz ve tepkisiz kalarak, terapisti yalnız bırakarak iletmeye çalışır, neler yaşamış olduğunu terapiste hissettirmeye çabalar. Bazen de sessizlik hastanın içsel dünyasının boşluğunu, ıssızlığını yansıtır.
Paola Peretti'nin yazdığı gibi “Sessizlik duyulabiliyordu.”
Acaba kendi sessiz kalışlarımızı veya kalamayışlarımızı düşündüğümüzde aklımıza neler gelir? Sessizliklerde bedenimizde, zihnimizde neler olup biter? Bunlara kulak verdiğimizde neler duyarız?
Sessizlik oluştuğunda o sessizliği bozmaya çalışanlardan mı oluruz yoksa o sessizliğin içerisinde kalabilenlerden mi? Bazen kelimelerin yetersizliğini hissedip sessiz kalarak bir şeyler iletmeye çalıştığımız olur mu veya karşı tarafın kelimelerinin ağırlığını hissedip onun sessiz kalmasını arzuladığımız?
Yorumlar